Muhteşem Mustafa 3. Bölüm

Sultan Mustafa, isyana destek verdiği gerekçesiyle Mihribah Sultan’ı Safevi topraklarına sürgün etmişti. Mihribah Sultan, Safevi topraklarına doğru yola çıkmıştı.

Sultan Mustafa, büyük Malta kuşatmasına hazırlanıyordu. Hazırlıklar kısa sürede tamamlandı ve Malta’ya doğru yola çıkıldı. Malta kuşatıldı ancak bu kuşatmada Turgut Reis şehit düştü. Şövalyeler çok fazla direnç gösteriyordu ancak daha fazla direnemedi. Malta resmen Osmanlı toprağı olmuştu.

Bu zaferle beraber İstanbul'a geri dönen Sultan Mustafa ve Pargalı İbrahim Paşa, büyük bir coşkuyla karşılanmıştı. Ama Sultan Mustafa’nın asıl hedefi çok gizliydi: Bu hedef Safevi topraklarıydı. Sultan Mustafa, bunun için kardeşleri Mihribah Sultan ve Şehzade Beyazıd'la beraber bir plan kurmuşlardı.

Şah Tahmasb'ın güvenini kazanıp Kazvin sarayına sızacaklardı. Plana göre Beyazıd, sahte bir isyan başlatacak ve Şah Tahmasb’a destek mektubu yazacaktı. Mihribah Sultan da Beyazıd’ı destekleyecekti. Ancak bunlar hemen olmayacaktı. Sultan Mustafa, kardeşlerine, "İsyan planı için Nahçivan seferini bekleyin. Ben sefere çıktıktan sonra mektubu Şah Tahmasb’a gönderin," demişti. Beyazıd ve Mihribah, Sultan Mustafa’ya, "Abi, eğer Şah Tahmasb mektuba olumlu yanıt vermezse ne olacak?" demiştir. Sultan Mustafa ise onlara, "Şah Tahmasb mektuba olumlu yanıt verecek çünkü o, Osmanlı'yı ele geçirme fırsatını kaçırmaz," demişti.

Öyle de olmuştu; plan işe yaramıştı. Beyazıd, Safevi topraklarına geldiği zaman onu Şah Tahmasb’ın sadrazamı Masum Bey karşılamıştı. Masum Bey, Beyazıd’ı "Hoş geldiniz, sefa geldiniz," diye karşılamıştır. Mihribah Sultan da o sıralarda Safevi topraklarına varmıştı. Mihribah Sultan’ın görevi, Kazvin sarayındaki hatunların akıllarını çelmekti. Safevi topraklarının güneyinde Azerbaycan Türkleri yaşıyordu. Bayezid bunu çok iyi biliyordu ve bunu ileride kullanacaktı. Şah Tahmasb, Beyazıd’a, "Osmanlı’dan ve Sultan'dan intikam alacağız!" diyerek intikam yemini etmişti. Beyazıd ise "Her şeyin bir vakti bir zamanı var," cevabını vermişti. Beyazıd, Şah Tahmasb’ın güvenini kazanmıştı. Bu sayede, adım adım Safevi topraklarının fethi yaklaşıyordu.

Sultan Mustafa da bunun için gizlice hazırlıklara başlamıştı ve bu sefer için dönemin en iyi silahlarını almıştı. Sultan Mustafa, Safevi topraklarını almakta kararlıydı. Bu uğurda kardeşleriyle bile gizlice plan yapmıştı; onlar 'hain' damgası yemişti. Hazırlıkların büyük bir kısmı tamamlanmak üzereydi. Bu sırada Beyazıd, onunla beraber kaçan gerçek yeniçerilerden bazılarını Güney’e gönderdi. Böylece Güney’de yaşayan Azeri Türkleriyle iletişime geçilebilecekti. Plan tıkır tıkır işlemeye devam ediyordu. Sultan Mustafa kararlıydı: Safevi toprakları alınacaktı.

Mihribah Sultan, yanında bir zehir getirmişti. Bu zehri Safevi ordusunun yemeklerine koymayı başarabilirse, Safevi askerleri karın ağrısı yaşayacak, bu sayede de Osmanlı kolay bir şekilde Safevi topraklarını ele geçirebilecekti. Mihribah Sultan, sarayın kadınlarının güvenini kazandığı için mutfağa girebiliyordu. Bu sayede kimse fark etmeden zehri koymuştu.

Bu sırada Sultan Mustafa ordusuyla beraber yola çıkmıştı. Sultan Mustafa, Pargalı İbrahim'i İstanbul'da bırakmıştı. Eğer ona bir şey olursa, Osmanlı tahtının idaresi İbrahim Paşa'ya geçecekti. Sultan Mustafa, İbrahim'e şu sözlerle veda etmişti: "Şayet bana bir şey olursa rüyamızı, hedefimizi sen gerçekleştireceksin İbrahim Paşam. Seni İstanbul'da bırakıyorum bu yüzden." İbrahim Paşa da şöyle cevap vermişti: "Mustafa'm, ne olursa olsun rüyamızı, gayemizi başarmadan ölmeyeceğim. Hakkını helal et." Sultan Mustafa ise "Helal olsun Paşam," diye cevap verir ve yola koyulur.

Bu sırada Beyazıd’ın Güney’e gönderdiği yeniçeriler, Güney Azeri Türklerinin desteğini almayı başarmıştı. Aynı zamanda, Mihribah Sultan’ın yanında getirdiği zehir etkisini göstermeye başlamıştı; Safevi ordusunun bir kısmı savaşamayacak hâle gelmişti. Sultan Mustafa, Safevi sınırlarına dayanmıştı ve çıkartmayı başlatmıştı. Osmanlı ordusu akın akın ilerliyordu. Bu sıradaysa Beyazıd, Şah Tahmasb’a kılıç doğrultmuştu. Bunu gören Şah Tahmasb, Beyazıd’a, "Seni hain köpek! Sana topraklarımızı açtık!" diye saldırmaya başlamıştır. Beyazıd ve Şah Tahmasb arasında çetin bir kılıç dövüşü geçmektedir. Bu sırada Sultan Mustafa, Safevi topraklarının bir kısmını ele geçirmeyi başarmıştı. Bunda Güney Azeri Türklerinin desteği çok büyüktü. Sarayda ise Mihribah Sultan açığa çıkmıştı ve o da kadınlarla kılıç dövüşüne girmişti.

Sultan Mustafa o kadar hızlı ilerlemişti ki başkent Tebriz’e gelmeyi başarmıştı. Beyazıd ise kılıç kullanmaktaki marifeti sayesinde Şah Tahmasb’ı esir almayı başarmıştı. Safevi ordusu kılıç bırakmak zorunda kalmıştı. Masum Bey de savaşın kaybedileceğini anlayıp Osmanlı tarafına geçmişti. Bunu gören Şah Tahmasb, tarih sayfalarına geçen o ikonik sözü Masum Bey’e söylemişti: "Sen de mi Brütüs?" Safevi toprakları resmen Osmanlı'nın olmuştu.

Sultan Mustafa, Safevi topraklarıyla ilgili sürpriz bir karar vermişti. O topraklarda, Osmanlı Devleti'ne bağlı yeni bir devlet kurulacaktı; adı da Güney Osmanlı Türk Devleti olacaktı. Devletin padişahı ise Şehzade Beyazıd olacaktı. Şehzade Beyazıd, artık Sultan Beyazıd olmuştu. Bu zaferden sonra ise Sultan Mustafa, tarih defterlerine geçecek olan o namı almıştı: Muhteşem Mustafa. Avrupa devletleri ve Osmanlı halkı, ona hızlı zaferler kazandığı için bu lakabı vermişti. Sultan Mustafa, "Muhteşem Mustafa" olmuştu. Artık Osmanlı için yeni bir dönem başlayacaktı…

3. Bölümün sonu. Devam edecek...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar