YA O OLMASAYDI
Tarihler Şubat ve Mart aylarını, yıl ise 1915'i gösteriyordu. O yıllarda I. Dünya Savaşı patlak vermişti ancak Osmanlı'nın en çok önem verdiği cephe Çanakkale cephesiydi. Çünkü İtilaf Devletleri, Osmanlı'yı savaş dışı bırakmanın en hızlı yolunun başkenti (İstanbul) ele geçirmek olduğuna inanıyordu. İstanbul'u alabilmek için de Çanakkale'yi geçmek tek şanslarıydı.
Bu yüzden İngiliz Deniz Bakanı Winston Churchill, savaşın Batı Cephesi'ndeki kilitlenmesini aşmak için yeni bir cephe arayışındaydı. Planları şuydu: Sadece güçlü donanma ile Çanakkale Boğazı'nı zorla geçmek, İstanbul'u bombalamak ve Osmanlı'yı barışa zorlamak. Böylece Rusya'ya da bir yardım koridoru açılacaktı. Kara ordusuna ihtiyaç duyulmayacağı varsayılıyordu. Bu, onların ilk büyük hatasıydı.
Dünyanın en güçlü savaş gemilerinden bazıları (Queen Elizabeth, Inflexible, Agamemnon vb.) Ege Denizi'ndeki Limni adasında toplandı. Devasa bir birleşik filo oluşturdular. Psikolojik üstünlüğün tamamen kendilerinde olduğuna emindiler.
Donanmanın başarılı olacağına kesin gözüyle bakılsa da, "sadece işgal için" Mısır'da bir ordu toplanmaya başlandı. Bu ordu, çoğunlukla Anzak (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) askerleri, İngiliz ve Fransız birliklerinden oluşuyordu. Başlarına General Ian Hamilton getirildi. Ancak bu ordu, deniz harekâtı başarısız olana kadar ikincil plandaydı.
Bu sebeplerle Osmanlı, Çanakkale Boğazı'nın bir gün saldırıya uğrayacağını çok iyi biliyordu ancak kaynakları çok kısıtlıydı. Osmanlı ordusu Alman ordusunun etkisi altındaydı. Boğaz savunması için Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı kurulmuştu ve komutanlığın başına Cevat Çobanlı getirilmişti. Kara saldırısı ihtimaline karşı daha sonra bölgeye 5. Ordu kuruldu ve başına Alman Mareşali Liman von Sanders atanmıştı.
Mayın Hatları: Bu, savunmanın en kritik ayağıydı. Boğaz, bilinen 10 hat boyunca mayınlarla döşendi. İtilaf donanması bu mayınları temizleyerek ilerlemeyi planlıyordu.
Nusret Mayın Gemisi (Kritik Hamle): 18 Mart saldırısından hemen önce, 8 Mart gecesi, Nusret Mayın Gemisi, Yüzbaşı Tophaneli Hakkı komutasında, düşmanın manevra yapacağı Karanlık Liman'a kimsenin beklemediği paralel bir 11. hat döşedi. Bu 26 mayın, savaşın kaderini değiştirebilirdi.
Tabyalar (Topçu Bataryaları): Boğaz'ın her iki yakasındaki (Rumeli Hamidiye, Anadolu Hamidiye, Ertuğrul, Kilitbahir vb.) eski tabyalar güçlendirildi. Ancak toplar eski, mühimmat azdı.
Liman von Sanders, İtilaf Devletleri'nin karaya asker çıkaracağını öngörüyordu. Onun stratejisi şuydu: Kıyıları zayıf tutup, düşmanın karaya çıkmasına izin vermek ve ardından ana kuvvetlerle (içeride topladığı) düşmanı denize dökmek. Bu, kıyıları savunmayı savunan Türk komutanlarla arasında büyük bir anlaşmazlık yaratıyordu. Birlikleri Gelibolu Yarımadası'na yaydı: Saros Körfezi, Bolayır, Anadolu yakası (Kumkale) ve yarımadanın güney ucu (Seddülbahir).
Yarbay Mustafa Kemal, savaş hazırlıkları sırasında Tekirdağ'da yeni kurulan 19. Tümen komutanı olarak görevlendirilmişti. Mustafa Kemal, Liman von Sanders'in "içeride karşılama" planına şiddetle karşı çıkıyordu. Düşmanın Arıburnu - Conkbayırı - Kocaçimentepe hattını (yani yarımadanın en kritik sırtını) hedef alacağını öngörüyordu. 19. Tümen, Sanders'in planında ana savunma hattında değildi; Bigalı (Maydos) bölgesinde 5. Ordu'nun genel yedeği olarak tutuluyordu.
25 Nisan sabahı Anzaklar tam da Mustafa Kemal'in tahmin ettiği yere, Arıburnu'na çıkarma yapmıştı. Ancak Liman von Sanders Paşa o bölgede bir çıkarma beklemediği için o bölgeye yeterli sayıda asker koyulmamıştı. Liman von Sanders, çıkarmanın Bigalı (Maydos) bölgesinde olacağını düşünüyordu; bu sebeple ordunun büyük bir kısmı o bölgedeydi. Arıburnu'ndaki askerler canla başla vatan müdafaası yapsa da o bölgeye yeteri kadar önem verilmemesi nedeniyle çabaları da yetersiz kalıyordu. Anzaklar rahat bir şekilde Arıburnu'ndan geçmeyi başarmışlardı.
Çanakkale Boğazı'nda ise İngilizler, Nusret Mayın Gemisi'nin döşediği 26 mayını bulup imha etmişti. Bu yüzden düşman gemileri de Çanakkale Boğazı'ndan elini kolunu sallayarak geçmişti. Seyit Onbaşı, arkadaşı Niğdeli Ali'yle beraber 215 kg'lık topu kaldırmayı deneseler de başarısız olmuşlardı. Onlar da çaresiz bir şekilde düşman gemilerinin Boğaz'dan geçişini izlemişlerdi.
Liman von Sanders Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı emirlere itaatsizlikten dolayı zindana attırmıştı. Bu yüzden Mustafa Kemal’in de elinden bir şey gelmiyordu.
İngilizler İstanbul'a varmıştı. Çanakkale Savaşı resmen kaybedilmişti. Osmanlı, tarihin tozlu raflarında yerini almıştı. Osmanlı Padişahı Sultan V. Mehmed Reşad, kukla bir padişah hâline gelmişti. İngilizler Osmanlı bayraklarını indirip, kendileri tasarladıkları işgal bayrağını Osmanlı topraklarına asmışlardı. Bu bayrak, İngiliz kraliyetine bağlılık anlamına geliyordu. Çanakkale Savaşı’nda savaşan paşaların hiçbirinden haber yoktu.
Anadolu halkı, il il, birbirlerinden habersiz bir şekilde düşmanı Anadolu topraklarından atmaya çalışıyordu. Ancak bu çaba yetersiz kalıyordu, çünkü Anadolu halkı birbirinden habersiz, düzensiz bir şekilde düşmana saldırıyordu. Onları birleştirecek, düzenli ordu kurabilecek kimse kalmamıştı.
Ne yazık ki imzalanan Sevr Antlaşması'yla Osmanlı küçük bir toprak parçası hâline gelmişti. O toprak parçası da Türklere değil, İngilizlere aitti. Türkler 2. sınıf vatandaş olmuştu. Camiler kapatılmıştı, artık ezan sesi duyulmuyordu. İngilizce zorunlu hâle gelmişti. Türk halkı bağımsızlığını kaybetmişti. İngiliz gemileri İstanbul Boğazı'na bir daha geri gitmemek üzere demirlenmişti. İngiliz hükümeti, Osmanlı topraklarında sadece İngilizce isimlerin kullanılmasını istemişti. Türk halkı asimile ediliyordu.
Osmanlı’da bir Türk çocuğu olan Kubilay’ın adı Kubrick olmuştu. Kubilay, İstanbul Boğazı'na bakıp "Keşke 'Geldikleri gibi giderler!' diyebilecek biri çıksaydı," diyordu; boğazı düğümleniyordu resmen.
Yıllar ilerlemişti. "Osmanlı Cumhuriyeti"nde padişahlar değişmişti ancak onlar İngilizlerin kuklasıydı.
Kapatılan camiler kiliseye çevrilmişti. Yıllar ilerledikçe Türk halkı kendi benliğini, kimliğini unutmuştu. Türk halkı resmen asimile olmuştu. Türk halkı, İngilizler gibi İngilizce konuşuyor, İngilizler gibi kiliseye gidiyordu. Ancak bu, Türk halkını 2. sınıf vatandaş olmaktan kurtaramıyordu. İngilizler, Türk halkına göre daha fazla hakka sahipti. Osmanlı Cumhuriyeti'nde tarih derslerinde Osmanlı’nın, Selçuklu’nun, Göktürklerin, Hunların tarihi değil de İngilizlerin tarihi anlatılıyordu. Türklerin o devletlerin tarihinden haberleri bile yoktu. İngilizler, Osmanlı tarihi ile ilgili her şeyi silmişti. Padişahların mezarlarını ziyaret yasaklanmıştı. Tarihi eserlerden Türk motifleri silinmiş, onların yerine İngiliz motifleri koyulmuştu.
Türk halkı mutsuzdu ve diğer milletlere imrenerek bakıyorlardı. Çünkü Türk halkı bağımsız olmak, hür olmak istiyordu. Ancak bunun için artık çok geçti.
Bir gün İstanbul Boğazı’nda bir gezintiye çıkan Osmanlı Padişahı, Boğaz'daki İngiliz gemilerine bakarak iç çeker. Tıpkı o küçük Kubilay’ın söylediğini söyler: "Keşke zamanında bir baba yiğit çıksaydı ve 'Geldikleri gibi giderler!' deseydi..."
Ve Son.
Atatürk ve Silah Arkadaşlarını saygı ve sevgiyle anıyoruz. Bu senaryo gerçek olmadıysa onlar sayesindedir.

Yorumlar
Yorum Gönder